Kökler
Yaş kemale erdikçe insan hayatındaki bazı eksiklikleri daha fazla irdelemeye başlıyor. Her fani gibi gökkubbenin altında geçireceğim zamanın daralması, yaşıtlarım olanların doğal sebeplerle gerçekleşen ölüm haberlerini almaya başlamam ister istemez nereden geldim nereye giderim diye sık sık sorgulamama sebep oluyor son yıllarda.
Babamın öldüğü yaşa ermemin, hatta şu anda onu iki sene de geçmiş bundan da öte artık bir baba olmuş olmamın da çok büyük etkisi olmuştur, biz kimiz, aslen nereliyiz gibi birbirine bağlı soruları kendime daha sık sorar olmamda. Elimizden tutup götüren gösteren öğreten olmadı, olamadı ki... İşte bu yüzden köksüz bir bitki gibi hissettim kendimi hep. Umarım oğullarım bu şekilde hissetmezler.
"Ben aslen nereliyim" sorusunu "sen aslen nerelisin" sorusu ile sık sık karşılaşmaya başladıktan sonra kendime sormaya başladım sanırım. Ergenlikle birlikte saça sakala karıştım, aynada ben de artık farklı bir yüz görüyordum... "Nerelisin" diye sorduklarında hiç düşünmeden "İzmir'liyim" dediğimde "hadi len!" diyen bir bakışın ardından "tamam da aslen nerelisiniz" sorusunu çok işitir olmuştum. Babamın babası olan dedemin bir öğretmen olduğunu, Elazığ'lı olduğunu ve babam daha çok küçükken Aydın Nazilli'ye tayin olduğunu biliyordum. "Aslen nerelisiniz" sorusuna cevaben "Baba tarafı Elazığ'lı" dediğimde soruyu soran kişilerdeki aydınlanma ve rahatlamayı gördükten sonda bu Elazığ'lı olma durumunu ben de benimsemeye başladım. Hele ki ne zaman Erkan Oğur'un müziğine merak salmaya başladım bu şehre olan duygusal bağlılığım gün geçtikçe daha da arttı. Çünkü Erkan Oğur kendisinden işittiğimiz o armonik yapının ve melodilerin kaynağı olarak Elazığ müziğini ve oradaki köy düğünlerini göstermiştir hep.
Elazığ'a daha geçen Mayıs ayına kadar hiç gitmemiştim. Ama yıllardır içimde sürekli artan duygusal yoğunluk sebebiyle Elazığ'a rüyalarımda sık sık gitmiştim. Ölmeden önce oraya gerçekten gitmem gerekiyordu. Bunu kendi kendime biraz da "kutsal" bir görev olarak addettim. Çünkü gidersem hem kendim hem de babam için gidecektim... Onun da oralara hiç gitmediğini oraları hiç görmediğini biliyorum. Şimdi yaşasaydı büyük ihtimalle o istemese de elinden tutup zorla da olsa onu oralara götürürdüm.
Ve sonunda gittim... Babannemin de memleketi olan güzel Malatya'dan yola çıktım, Fırat türküsündeki Kömürhan köprüsünden geçtim ve baba memleketi Elazığ'ın Keban ilçesine vardım. Sağolsun Malatya'lı kadim dostum Feyzullah'ın rehberliğinin çok faydasını gördüm. Keban ilçesine vardığımızda ilçenin meydanında bir kahvedeki yaşlı amcalarımızla kısa bir sohbet ettik çaylarını içtik. Keban dışarıya çok göç vermiş bir ilçe... Kahvedeki yaşlı amcaların çoğu da zamanında göç etmişler gurbet illere, gençliklerini tüketip topraklarına geri dönmüşler.
Feyzullah Erkuş ve Keban Barajı |
Benim bildiğim kadarıyla bizim sülaleden Keban'da kalan yoktu. Ancak amcalarla konuşurken onlar benim soyismimde iki kardeşin halen Keban'da yaşadıklarını söyledi. Keban Barajı'nda çalışan bu iki kardeşin aynı zamanda barajın lojmanında kaldıklarını öğrendik ve hemen oraya gittik.
Gerçekten de orada Mustafa ve Yener Ozan kardeşleri buldum ve öğrendim ki dedelerimiz kardeş imiş. Keban'da kalan son Ozan'lar onlar ve onların oğulları imiş. Oturduk sohbet ettik barajı gezdik. Bana çok uzaktan da olsa dedemin köyü olan Bahçeli Köyü'nü gösterdi Yener Abi.
Mustafa Ozan, Şükrü Ozan (Ben) ve Yener Ozan |
Sonra dedemlerin Keban'dan ayrılmadan evvel kaldıkları köy evini gösterdi. Evin şu anki sahibi teyzemiz de sağolsun bize izin verdi...
Keban'daki dede evimiz. Nazilli'ye gitmeden evvel burada kalmışlar. |
Evin şimdiki sahibi olan teyzemiz. |
Şehir merkezindeki gezimizi biraz kısa tutmak durumunda kaldık. Ama Süt Kale'yi (Harput Kalesi) ve Ulu Cami'yi, caminin önünde secdede duran dut ağacını da gördüm çok şükür.
Süt Kale (Harput Kalesi) |
Ulu Camii |
|
Malatya'ya geri dönerken akşam oldu, hava karardı ve yağmur bulutlarını topladı. Arabada giderken Feyzullah bir Türkü radyosu açtı, radyo içli içli çaldı, bir kırkikindi yağmurudur başladı iki gözümden aşağı...
NOT: Keban'da Çırçır şelalesindeki tesislerde mutlaka alabalık, hatta severseniz kaşarlı alabalık yemenizi tavsiye ederim. Bunun yanısıra Ulu Camii tarafındaki Balakgazi tesislerinde Elazığ manzarası eşliğinde Çedene (menengiç) Kahvesi de mutlaka denenmeli. Ayrıca yine Feyzullah sayesinde öğrendiğim Malatya'daki Yıldırım Kayısı'yı da şiddetle tavsiye ederim. Birçok kuruyemiş kuru kayısı dut pestil çeşidinin en tazesini ve en kalitelisini bulabilirsiniz. Ben siparişi veriyorum 2 gün sonra İzmir'de elimde oluyor. Bir de et severseniz Kömürhan'daki kavurmacılarda mola verip mutlaka kavurma yemelisiniz.
Comments