Bir Kitap Eleştirisi: "Gölgelerin Kaderi"


Ben ne anlarım kitap eleştirmekten aslında ama sonuçta kitabın yazarı insanın samimi bir arkadaşı olunca dedim ki madem adam kitap yazmaya cüret etmiş ben de eleştirmeye cüret edebilirim :)

Bilim-kurgu türünde eserlere oldum olası çok düşkün olduğunu bildiğim çok değerli arkadaşım Erdem Akagündüz ( hadi bundan sonra kendisine  Yazar diyelim) çok sevdiği türde bir hikaye kaleme almış. Temeli oynanmış bir FRP oyununa dayanan bu hikaye bilim kurgu türünü seven kişilerin, hele ki Star Wars evrenine aşina kişilerin ister istemez ilgisini çekebilecek ana hikayeye paralel güzel bir hikaye. Ancak yazının geri kalanında hikayeye ilişkin sürprizbozanlar olabileceği konsunda kendi okuyucumu da uyarmak isterim.

Bildiğim kadarıyla bir iki temel bilgi vermek isterim öncelikle FRP hakkında:

90'lı yıllardan sonra doğan gençlere  FRP  (fantasy role playing) ya da RPG (role playing game) nedir diye sorarsanız haklı olarak birçoğu bunu MMOG  (Massively multiplayer online game)   ile özdeşleştirerek size bilgisayar oyunu tarifi yaparlar. Ancak bizim gibi "internet" ve "online oyun" gibi kavramlarla çok sonraları tanışmış bir nesil için FRP; haftanın belirli bir gününde belirli bir saatinde ve belirli bir yerde masa başında toplanılarak kimi zamanlar uzun saatler süren oturumlar şeklinde gerçekleştirilen dışardan bakan birisi için "asosyal" ve "garip" olarak algılanan gayet sosyal ve zihin açıcı bir etkinliktir (hadi bundan sonra "oyun" diyelim daha genelgeçer bir kelimeyle anlatalım). Resimdeki zarlarla oynanır.


Oyunda DM (dungeon master) yani hikaye anlatıcının yarattığı genel çerçevesi çoğu zaman belli olan bir hikayede, hikaye karakterlerini canlandıran oyuncular kendi kişilik özellikleri ya da algıladıkları ve becerebildikleri kadarıyla canlandırdıkları karakterlerin özellikleri ile hikayenin ayrıntılarını yaratırlar ve hikayeyi bir bakıma şekillendirirler. Gerçek hayat gibidir aslında oyun da...

Oyuna konu olan hikayeler çoğunlukla fantastik ya da kurgu-bilimsel nitelikler taşır. Zaten oyunun en önemli edinimlerinden birisi de algıladığımız gerçek dünya içersinde kısa bir süreliğine ve sadece düşünsel boyutta da olsa, fantastik dünyalarda metafiziksel şeylerle uğraşabilmektir.

Star Wars evreni de  hayranları için  FRP'yi deneyimlemek için eşsiz bir ortamdır. 2009 senesinde her biri şu anda kendi alanlarında önemli işlerde çalışan ODTÜ'den arkadaşlarımın oynadıkları yaklaşık bir sene süren bir oyunun hikayesini, yine oyunun anlatıcılığını yapan kitabın yani "Gölgelerin Kaderi"nin  yazarı kaleme almış ve hikayesi ile aynı isimdeki internet sitesinden (http://www.golgelerinkaderi.net)  bu hikayeyi ücretsiz olarak insanların beğenisine sunmuş.

 Gölgelerin Kaderi
Kitabı indir

Bu hikaye Yazar'ın herkesle paylaştığı ilk çalışması.  Biliyorum ki daha önceden de yazdığı tamamladığı ancak sadece belirli kişilere gösterdiği ya da taslak şeklinde yarım bıraktığı hikayeleri de var... Umarım ileride onları da vakit bulup günyüzüne çıkarır.

Yazar'ın star wars u ne kadar çok sevdiğini 1997 senesinde  elektronik mühendisi olursak (ki olduk) neler yapabiliriz üzerinde konuşurken ortak bir fikir olarak (fikre gel) ışın kılıcında hem fikir olduğumuzda anlamıştım.


Hikaye ile ilgili olarak şunları söyleyebilirim; gerek sunum şekli gerekse akış hızı açısından hikaye bir çizgi roman estetiğinde hazırlanmış. Yazar'ın son dönemde geleneksel anlamda olmasa da çizgi roman tarzında da çalışmalar gerçekleştirdiğini görebilirsiniz (bkz. http://eksiktahta.com/) Bu hikaye de bir çizgi roman heyacanıyla akıp giden bir şekilde okunuyor.

Bu aslında temel amacın "sadece hikayeyi anlatmak" olması durumunda çok işe yarayan bir tarz olabilir. Örneğin bu hikayenin sadece konuşma metinlerini kesip çizgi roman  karelerindeki  konuşma balonlarına yerleştirirseniz elinizde gerekten çok güzel bir çizgi hikaye olur.

Ancak  işin edebiyat boyutuna gelecek olursak o noktada sıradan bir okur olarak söyleyebileceğim bir iki şey olabilir. Belli ki yazarın bu anlamda bir iddiası var, yoksa bu eserini bir  "kitap" olarak lanse etmez ve herkesle paylaşmazdı...

Ben okuyucu olarak genelde  bir kitabı okurken o kitaptan  zaman zaman çok  sıkılsam da son kelimesine kadar okurum. Bazen çok sevdiğim kitaplarda bile "e hadi bit artık" dediğim uzun duygu mekan düşünce betimlemelerini bile eksiksiz okuyup gücüm yettiğince anlamaya hissetmeye çalışırım. Ancak hep içimde "hadi bitsin artık şu uzun betimleme" hissi olur.

Yazarın hikayesinde de konuşmalar arasında kurguyu şekillendiren arayı dolduran metinler ve kimi zamanlar betimlemeler var. Ancak bu bölümler sanki benim gibi "sıkılgan" "sabırsız" bir okuyucuyu üzmemek adına yazılmış biraz daha "burda aslında uzun bir tasvir var aha bu da onun özeti" hissi yaratıyor.

Bu noktada aslında ilgili betimleme bölümünü bitirdiğimde mutlu bir okuyucu oluyorum. "E ne güzel işte hikaye akıyo gidiyo" diyorum ancak işin sonunda mesele okuduğum şeyi "edebi" açıdan değerlendirmek olduğunda geçmiş deneyimlerimi de düşününce şunu anlıyorum: Aslında betimleme denen şeyin okuyucuyu ana hikayeden biraz uzaklaştırması gerekiyor.

Bu noktada Cem Yılmaz'ın kendi güldürme yöntemini anlatırken söylediği şey aslında önemli ve doğru bir tespit . Düşününce genel olarak edebi eserler konusunda da söylediği şey geçerli olabilir. Yaklaşık şöyle bir şey söyler Cem Yılmaz;


"Ben bilerek farklı farklı şeyleri aynı anda anlatıyorum ki takip mekanizmanı kırayım. Sen ana konuyu takip edemeyince kontrolü elden bırakınca seni güldürebiliyorum..."

Belki okuyup "iyi" dediğimiz kitaplar da aslında aynı şeyi yapıyor bize hissettirmeden. Betimlemeler içinde hikaye içinde kırılmalar yaşatıyor seni bazen konunun dışında bir yere alıyor, ekmeğin hamuru gibi yoğuruyor, sonraki bir betimlemede belki içine biraz tuz ekliyor bir başka yerde seni mayalıyor ve kitap bittiğinde ekmek pişmiş oluyor.

Yazarı iyi tanıdığımdan ve aslında işin derinine inme konusundaki potansiyelini de bildiğimden  bu bağlamda biraz kendisini tuttuğunu söyleyebilirim. Belki bilerek belki bilmeyerek okuyucunun bahsettiğim anlamda hikayeden kopmasına pek izin vermemiş. Belki de uzun betimlemeler yapıp okuyucuyu sıkmayayım diye kendisini ister istemez frenlemiş.

Bir diğer husus ise olayın duygusallık boyutu... Hikayenin yazarı gibi Star Wars evrenine aşina olanlar hikayeye konu olan olaylarda aslında Star Wars tarihinin en acıklı hadiselerinden birisinin yaşandığını bilirler. Ben yazarın da bu konuda ne kadar hassas olduğunu ve yaşanan olaylardaki duygusallık boyutunu içinde hissettiğini yakınen bildiğimden yine gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki yazar hikayenin duygusallığını, en kaba tabirle ajitasyonunu eklerken biraz eli sıkı davranmış. Tabi ki bir hikayeyi bir Çağan Irmak filmi havasına sokmanın da manası yok ama Yazar'ın bu konudaki temkinini şuna bağlıyorum, biraz bencilce davranmış ve kötü hissetmemek istemiş. Yine kendisini çok iyi tanıdığımı sanarak yazarın bu konu hakkında duygusal yoğunluğu yakalamaktan biraz korktuğunu düşünüyorum.

Bakın bir öküzün eleştiriden anladığı gibi eleştiri yaptım ve hep kötü yanlarını yazdım gibi oldu... Ancak şunları da eklemek isterim tabii ki...

Yazar yazın dünyasına güzel bir adım attı bu denemeyle. Hikaye gayet güzel ve bitirdiğinizde ortalamanın üzerinde  bir fantastik hikaye okuduğunuzu hissedebiliyorsunuz. Öncelikle hikaye Türk dili düşünülerek yazıldığı için bazı anlarda direk bilinçaltı seviyesinde size hitabedebiliyor. Yazar özellikle Jedi'ların (hikayede Usta  (Master) ve Efendi (Apprentice) ) Türk dili kullanımları konusunda litaratüre güzel katkılarda bulunmuş.


Bunun yanında Yazar hikayede Star Wars evrenine D&D den devşirme Jotun isimli bir Jedi Ustasını da katarak iki evreni de bilen okuyucular için hikayeye değişik bir lezzet katmış.


Her şeyden önemlisi bu kitap başlı başına yazarın yeni eserlerini de göreceğimizin habercisi olması açısından bile önemli bir yere sahip benim için...








Comments

Popular posts from this blog

Latex'te Denklem İçerisine Ufak Boşluklar Koymak

LaTeX'te Sunum Hazırlamak

Octave'da Grafik Çizdirme