Depremle Yaşamayı Öğrenememek

İnsanın doğa karşısındaki çaresizliği halen devam ediyor. Tabi tahminen bu konuda eskisine göre daha başarılıyız ki insan popülasyonu dünya üzerinde hızla artmaya devam ediyor. Artık insanoğlu doğayı kontrol edebiliyor...

Gökyüzünü keşfettik, tam olmasa da denizleri keşfettik. Üst üste yaşamayı öğrendik, apartmanlar yaptık. Sınırlı bir alana daha çok insanı koyma konusunda insanlık olarak başarılı olduk.  Bunlar tüm gezegende yaklaşık eş zamanlı yaşanan gelişmelerdi. Tabi barınma konusu beraberinde  getirdiği mülkiyet ve sahibolma içgüdüsüyle insanı şebekten kuştan biraz daha farklı bir konuma yerleştiriyor.

Sıradan bir toplumdaki sıradan bir insan kendi sahibolma içgüdüsüyle "ev" bulmak arayışı içindeyken bu türün sosyolojik hiyerarşide bir üstündeki "ev" satmak arayışı içinde olan ve adına "müteahhit" "toki" "folkart" gibi şeyler verdiğimiz canlı türleri ya da gruplar da zaman içinde (belki de insanlık tarihi kadar eski bir zamanda) ortaya çıktı. Tabi bunlar da temelinde insan ya da insan toplulukları olduğundan içinde yaşadıkları topluma ait kültüründen bağımsız olamadılar.

Bizim şu anda içinde yaşadığımız ülke sınırları içerisindeki kültürel yapı çok değişik değişik kanallardan beslenegelmiştir. Ortadoğunun çöl kumu dokusundaki sufiliği, orta asya'nın kımız içip tereyağı yemekten yanakları al al olmuş göçebeliği, batıdan roma ve yunanın zeytinyağlı cibes salatası edasındaki boşvermişliği ile birlikte islam ateşinde kaynatılıp üzerine de kafkaslardan gelen anzer balı kıvamındaki delikanlılık eklenince ortaya gerçekten  ilgi çekici, renkli, ancak bir o kadar da içerisinde çok değişik alt kültürleri de olan bir üst kültür meydana gelmiştir.

Genel olarak günlük dilde adına "Türk" dediğimiz bu kültürün bir parçası olan insanlar genelde ülke sınırları dışında adına "gurbet" denen yerlerde din ve ırk farkına bakmaksızın birbirlerine daha yakın  ve  daha bir dayanışma halinde iken, ülke sınırları içerisinde yine din ve ırk farkına bakmaksızın  birbirine her türlü kazığı atma eğiliminde olmaktadırlar. Özellikle az önce bahsi geçen müteahhit kişiler ya da firmalar bu eğilimin bayraktarlığını yapmaktadırlar ülkemizde.

Ne yazık ki yurdumuzda işleyişi kanunlarla ve yasalarla düzenlenmiş gibi görünen işler, içerisine giren bürokrasi ve insan sayısı arttıkça tamamen serbest ve alabildiğine kontrolsüz bir hal almaktadır. Kişisel ahlaki değerlerin de bu yapılanmalar içerisinde etkisi ya da önemi kalmamaktadır. Bu ülkedeki birçok insan daha küçüklükten itibaren "Türkiye'de her işin bir yolu bir oluru vardır" yaklaşımını görüp yaşadıkları için bu kültürü ister istemez nesilden nesile devam ettirmektedirler. Ha mesela İtalyan çok mu farklı? Değil ama en azından direk insan hayatını ilgilendiren hususlarda biraz frene basıyor olmalılar ki bizde 10 yılda bir gündeme gelen deprem ile ilgili yanlışlıklar gibi şeyler onlarda gündeme gelmiyor.

Deprem coğrafyası hareketli bir ülkede yaşadığımızı bilmek için tarih kitaplarına bile bakmak yeterlidir sanırım. Ancak buna rağmen bu konuda daha iyiye gideceğimize yaşadığımız ahlaki erezyonla birlikte daha da kötüye gidiyoruz.  Zira ülkemizde müteahhitlik teknik bir iş olması gerekirken fırıncılıktan gelenlerin başı çektiği bir sektör. Bu teknik yetersizliğe ve vizyon eksikliğine kaba tabiri ile "açıkgöz esnaf zihniyeti" ve denetlememe mekanizması  da eklenince deniz kumundan hurda demirinden ev de yapılır site de...

Biz halen deprem konusunda hazır değiliz. Kanularımız yönetmeliklerimiz iç tüzüklerimiz revize edilmeli. Ancak bunlardan en önce insanımızın içindeki ahlak anlayışı revize edilmeli. Bunun da  sanırım en etkili yolu ne yazık ki ağır cezalardan geçmektedir. Ama tabi hükümetler genelde milletvekillerinden kurulan yapılar olduğu için öncelikle kanun koyucuların müteahhit olmaması gerekiyor ki herhalde bizim meclistekilerin yarısı bu işten para kazanmış , kazanmakta ya da kazandırmakta olanlardan oluşmaktadır.

Deprem karşısındaki çaresizliği Van'da geçen gün yaşanan deprem kadar olmasa bile 2005 senesinde İzmir'de yaşanan depremle görmüştük. İYTE isimli üniversitenin binaları oturulamayacak kadar hasar görmüş olmasına rağmen bu haber basından itinayla saklanmış sadece bir iki gazeteinin yerel eklerinde iki satır yer bulmuştu. Hatta depremin şiddetinin 6 nın üzerinde olmasına rağmen resmi açıklamanın bilerek 5.9 yapıldığı ve doğal afet ilan edilmediği söylentileri ortaya çıkmıştı. (Resimler için bkz. http://ufalt.net/zkoe )

Amerika'nın taaaa Amerika'dan doğru ölçebildiği şeyi biz son Van depreminde de görüldüğü gibi aminaye tabirle kıçımızın dibinde  ölçme konusunda beceri geliştiremediysek bu, o olaya verdiğimiz önemi zaten yeterince göstermektedir. Bu durumda, toplanagelmiş, söylenene göre 40 milyar TL üzerindeki deprem vergisinin deprem için harcanmasını beklemek ya da devletin  yaptırdığı devlet binalarının yıkılmamasını beklemek falan ütopik olmaktan öteye geçemez.

Comments

Popular posts from this blog

Latex'te Denklem İçerisine Ufak Boşluklar Koymak

LaTeX'te Sunum Hazırlamak

Octave'da Grafik Çizdirme